Bu kitapları bu aralar pek görünmese de blogda benimle beraber yazılar yazan, üniversiteden beri en yakınlarımdan biri olan vatandaş tavsiye ve hediye etti. Bu da kitaplara olan güvensizliğimi açıklıyor. Aslında Ümran bana öyle çok kitap tavsiye etmez ama çok sevdiğini öyle çok bastıra bastıra söyledi ki o hediye etmese dahi alacaktım zaten.
Her neyse. Böylece okumuş oldum işte. Okurken de Ümran'ı çıldırttım muhtemelen. Ve sanırım ilk kez bir ikinci kitabı birincisinden daha çok sevdim. Aslında daha çok sevdim pek uygun olmadı çünkü birinci kitaptan baya baya nefret etmek üzereydim. Hatta prensiplerime aykırı olmasa ciddi ciddi okumayı bırakmayı düşündüm. Ama ikinci kitaptan sonra okuduğuma pişman değilim. Aslında bu yaklaşım çok daha kötülerini okumuş olmamdan kaynaklanıyor.
Bu kitaplar için biraz daha ayrıntıya gireceğim. Çok muğlak konuştuğumun farkındayım.
18 yaşında nur topu gibi bir ergenimiz var öncelikle. Adı Sahra. Ay çöreğine bayılıyor ve yan evde yaşayan, ona her sabah ayçöreği getiren yakışıklı kahramanına da çok daha fazla bayılıyor. Bu kahramanın en yakın arkadaşının abisi olduğunu ve onunla birlikte büyüdüğünü de belirteyim. İlk kitaptan bu kadar soğumamın sebebi hiç bir şeyi mantıklı bulmamamdı. Ne Çıkmaz adı verilen mahalle ne insanlar ne ilişkiler. Hiç biri mantıklı değildi. Tam bir Türk dizisi kıvamında her şey saçmalıklar silsilesiydi. Her gün sana ayçöreği getiren, birlikte büyüdüğün insanla ilişkin nasıl o hale geldi? El sıkışan, uzaktan bakışan, selam bile vermeyen bir hale. Bana hiç mantıklı gelmedi. En yakın arkadaşının yıllar boyu durumdan habersiz oluşu da ayrı bir mantıksızdı. İstanbul'da küçük, muhafazakar mahalle fikri, Sahra'nın oda arkadaşlarının içki içip dışarı çıkmasına burnu havada bir yargılayıcılık sergilerken kendisinin kabak çiçeği gibi açılması, Emir'in tipik bir zengin, her gün başka kadınla yatan, popüler çocuk gibi gösterilmesi... Her şey o kadar gözüme battı ki. Hele Sahra'nın süper salak oluşu ayrı bir çıldırma sebebi.
Tabi bir de Emir'le yatan her kızın hafif gösterilmesi, bir Emir'i aklama çabası. Tıp fakültesi de zaten kendisine saygısı olmayan kadınlarla dolu. Bir tek bizim bu Sahra normal, bir tek o sürtük falan değil. Tabi bir de herkes bu Sahra'ya aşık. Ama bizim kızımız illa bunun farkına varamayan, sürekli öyle olmadığı gayet açık olduğu halde arkadaşız arkadaşız diye geçinen bir tip olmalı.
Kitabın benim için anlam ifade etmesi Emir'le birlikte oldu. Hayır çok iyi biri olduğundan falan değil. Daha gerçekçi, daha az yargılayıcı, daha fazla insan olduğu için. Sahra da benim için Emir'le olduğu kısımlarda bir şey ifade etti. O kısımlar güzel yazılmıştı, sürükleyiciydi, tatlıydı ama Sahra itina ile mahvetti tabi. Sadece kendini ya da Emir'i de değil, herkesi. Bu kitabın içeriğinden fazla bahsettiğimden eminim ama umarım çok da heyecanı kaçmamıştır.
Diğer erkek karakterleri zaten kesinlikle sevmedim ama Ahmet yine kabul edilebilirdi. Mutlu Kelebek ise intihar hissi yaratıyordu diyelim. O mektuplar yüzünden bile kitap bırakılabilirdi yani. İnsanlar bu saçmalıkları neden ve nasıl romantik bulabiliyorlar? Ya da ben mi çok tuhafım? Ahmet'i başından beri bencil, korkak ve saçma bulmuştum. O da öyle olduğunu kanıtladı zaten.
Özetle aslında kitabı bir çoklarının beğeneceğine eminim. Geri kalanların bir kısmı da benim gibi ikinci kitapta seveceklerdir. Bir kısım da hiç sevmeyecek ve vasat bulacaklardır ki buna yalan da denemez. Ren yayınlarından daha önce okumadığım için tarzı konusunda hiç bir fikrim yoktu ama okurken yazarın öyle ergen falan olmadığını, daha olgun bir kadın olduğunu anlayabiliyordum. Bu da hoşuma giden şeylerdendi ama şu an kitabı tavsiye mi ediyorum, uzak durun mu diyorum ben de anlamıyorum. O yüzden de burada bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder