Biz - David Nicholls

Bir Gün'ü uzun zaman önce okumuş ve hayranlık duymuştum. Filmi yapılınca bir sadakat duygusuyla onu da izledim, hatta bir kaç kez izledim ancak kitap uyarlamalarının büyük çoğunluğunda olduğu gibi o eksiklik hissini atamadım. Sadece filmi izleyen arkadaşlarım da benim bu hayranlığımı anlamadılar haliyle. Yazarın bütün kitaplarını satın almaya devam etsem de okuma konusunu boş verdim. Duyduğum hayranlıkta bomboş kaldı. Ta ki bu kitaba başlayana kadar. Bu tarz şeyler zevk işi tabi ki. Sitelerde kitabın düşük puanlar aldığını görüyorum ama ben bugün neden bu kitabı bu kadar sevdiğimi anlatmak istiyorum. 
Kitap yirmi beş yıldır birlikte olan bir çiftin dününü, bugününü ve yarınını anlatıyor. O kadar gerçekçi bir aşk hikayesi ki. Gerçekçi aşk hikayeleri çirkin olur genellikle. Aslında aşk diye bir şeyin var olmadığını, sonsuza kadar mutlu yaşadılar masalının beyhudeliğini gözümüze gözümüze sokmak için yazılmışlardır sanki. Bu kitap ise o kadar gerçekçi ve o kadar güzel ki hüzünlenseniz mi gülümseseniz mi bilemiyorsunuz. Hem aşk var diyor, gerçek aşk, saf sevgi, hem de o anlatılanlar gibi değil diyor, ama bir yandan da yine de güzel olabilir diyor. Aile olmak ne demek, kuşak çatışması ne demek en doğal haliyle anlatıyor. Okurken bir hikayede herkesin haklı olabileceğini görüyorsunuz. 

İyi Aile Yoktur - Nihan Kaya

Bu tatlı hanımefendinin kitabı ilk çıktığında bütün arkadaşlarım benimle dalga geçiyorlardı. "Özge bak sana kitap yazmışlar. Özge bak senin kitap çıkmış."
Uzun süredir tanıdığım çoğu insan benden "İyi aile yoktur. Bütün problemlerimizin anası aile." tarzı cümleleri binlerce kez duymuştur. Yazma dürtüsü hissetmediğim, birazcık zıvanadan çıktığım, kendi problemlerime gömüldüğüm aylardan sonra bu kitabın beni yazmaya zorladığını söylemeliyim. 
Söylemek istediğim şey şu ki bu kitabı okumadan önce de benzer düşüncelere sahiptim. Ve herkes onaylanmaya bayılır. Herkes "Aaa bak ben haklıyım, bak başka insanlar da benim gibi düşünüyor" demek ister. Kitabı sadece ismi için dahi olsa seveceğimi biliyordum. Ki sevdim de, ama her şeyiyle değil. 

Ayrılık Acısı ile Baş Etmek

2018 yılında yapılmış bir Peru filmi karşımızdaki. Öyle muhteşem bir yapım olmasa da hiç film incelemesi yapmama rağmen beni klavyenin başına geçirdi. Ne diyeyim demek ki yazasım varmış. 
Öncelikle bir psikolog olarak iyi ya da kötü okuduğum, izlediğim her şeyden bir şeyler öğreniyorum. Bir gün beni çok iyi bir psikolog yapacak olan şey aldığım dersler değil okuduğum romanlar, izlediğim filmler, tanıdığım insanlar diye düşünüyorum. Ya da umuyorum diyelim. Bu aynı zamanda kendimi tanıma adına da bir yolculuk.

Kuşlar Yasına Gider - Hasan Ali Toptaş

Uzun zamandır niyetlendiğim ve ancak okuyabildiğim kitap. Yazar bir anda ünlenen, sağda solda ismini çok duymaya başladığım ama hakkında da hiç bir şey bilmediğim biriydi. Kitabını okuduktan sonra da dilinin, edebiyatının inanılmaz bir zevk kaynağı olduğunu gördüm. Yazarlık bir ahenk işidir bana göre. Basit, anlaşılır olmak samimi olmak önemli. Ama bir de cümlelerdeki müziği duyabilmek, okurken tadını alabilmek var. Yazar bunu başarmış, kendisini tebrik ediyorum.

Türk Kızının 50 Tonu - Pinkfreud

Kitap 24. yaş günü hediyemdi. Ben 26. yaşımda okudum. Öyle istemediğimden de değil, sürekli göçebe yaşadığımdan, kitaplarımı yanımda taşıyamadığımdan. Sonra bir gün aklıma düştü de çabuk okunur, eğlenirim diye aldım elime. Okudum da bir kaç saatin içinde. Doğruya doğru, hediye olmasa kendi özgür irademle para vereceğim bir yazar değil kendisi. Okumak isteyenlere de pdf tercih etmelerini öneririm. Ya da bir arkadaştan falan almalarını. 

Yerdeniz Serisi - Ursula K. Le Guin

En sevdiğim yazarlardan olan Ursula Le Guin'in başyapıt olduğunu düşündüğüm eserleri. Uzun zamandır fantastik roman girmemiş beynime, iş, güç, ev işleri, kurs arasında nefes aldıran bir çırpıda merakla okuduğum seri. Bir büyücü hikayesi değil, büyüme hikayesi. Anlama hikayesi. Ölümü ve yaşamı, sevgiyi ve ebeveynliği, savaşı ve barışı, sanatı ve büyüyü. 
Fantastik edebiyatın en iyi ve en gerçek ürünlerinden. 

Akılalmaz Beyin - Helen Thomson

Uzun zamandır bir kitap okurken bu kadar heyecanlanmamıştım. Heyecanlı, sürükleyici, akıcı ama bir roman değil. Kurgu dışı okumayı severim. Özellikle böyle alanımı ilgilendiren kitapları. Ama hiç birini böyle bir solukta adeta fantastik bir kitap serisinin içindeymiş gibi okumamıştım. Yazarı ilk olarak tebrik etmem gerektiğini hissettiğim nokta bu. 

21. Yüzyıl İçin 21 Ders - Yuval Noah Harari

Sapiens'ten sonra yeniden Harari'ye döndüm ve yazarı neden sevdiğimi tekrar hatırladım. Sapiens yıllarca girdiğim tarih derslerinin, okuduğum onlarca kitabın bana veremediğini vermişti. Genel bir bakış açısı. Ayrıntılara bakarken, savaşları inceler, devrimleri öğrenir, hükümdarları tanımaya çalışırken insan bunların tarihin akışında bir nokta bile olmadığını unutuyor. Ayrıntıları öğrenmek önemli değil demiyorum. Sadece kafamda eksik kalan boşluğu doldurdu diyorum. 
Homo Deus'u okumaya fırsat bulamadan 21. Yüzyıl İçin 21 Ders'i elime almış bulundum. İyi de oldu aslında. Geleceğe bir bakış atmadan şimdiyi incelemiş oldum. 

Kaplumbağa Kabuğunda Dünya - John Green

John Green'in altıncı kitabını da okumuş bulunmaktayım. Bu genelde bir yazardan bıkmak için yeterlidir. Ancak ben yazarı takip etmeye ve okumaya devam edeceğimi düşünüyorum. 
Yazar bütün kitaplarında belli başlı artık klişe haline gelmiş ögeleri kullansa da insanda sürekli aynı şeyi okuduğu hissi yaratmıyor. Mütemadiyen 17 yaşında bir ergenimiz oluyor. Onun çok kafa dengi en iyi arkadaşı ile bir maceraya atıldığını görüyorsunuz ve asıl olay hiç bir zaman o macera olmuyor. 

Tespih Ağacının Gölgesinde - Harper Lee

Harper Lee'den 55 yıl sonra etkileyici bir roman daha. Tespih Ağacının Gölgesinde aldığı yılın en iyi kitabı ödülünü sonuna kadar hak ediyor. 
İlk kitap olan Bülbülü Öldürmek Pulitzer ödüllü olmasının yanında binlerce insanı etkilemiş bir baş yapıttı. Ben de çok etkilenmekle birlikte biraz zorlanmıştım da okurken. Karakterlerin küçük çocuklar olması nedeniyle diye tahmin ediyorum. Ama yazarın yeteneği, verdiği mesaj ve verme şekli inanılmazdı. 
İkinci kitabı okuduğumda ise kesinlikle bayıldım.