Kendime neden eziyet ettiğimi bilmiyorum ama yakın zamanda Fatih Murat Arsal'ın son romanını okudum ve adamın yayınlanmış 13 romanından on ikisini ve yayınlanmamış iki kitabını okuduğumu fark ettim. Dedim ya kendime neden bunu yaptığımı merak ettim ve belki cevabı bulurum düşüncesiyle yazmaya karar verdim. (Gerçi bir arkadaşım bunun sebebinin içimdeki gizli cinsiyetçi olduğunu iddia ediyor ama ona inanmak istemiyorum.)
İşin aslı FMA yetenekli bir yazar. Her ne kadar şikayet etsem de kitaplarına bir başladığımda elimden bırakamıyor, ne kadar daha da başka kitabını okumam derken yeni kitabını satın alırken buluyorum kendimi. İlk okuduğumda bir Türk yazarın, üstelik erkek olan bir Türk yazarın, bu tarz, böylesine sürükleyici kitaplar yazmasından büyülenmiştim. Şimdi ise genel olarak eskiden nasıl sevdiğime bile anlam veremiyorum. Ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler, adamın yetenekli oluşu hala kitaplarını satın alıyor olmamadan anlaşılıyor diye düşünüyorum.
Gelelim adama karşı neden 180 derece döndüğüme. Farklılık iyidir benim gözümde. Bir şeyi değerli yapan şey özgünlüktür doğal olarak. Türk edebiyatı göz önüne alınınca Fatih Murat Arsal'ın farklı, değişik, yeni bir tat olduğu su götürmez bir gerçek tabi. Ya da ben böyle düşünüyordum. Ve tabi kitaplar o kadar sürükleyici ki okurken ne okuduğumun tam olarak farkına varamadım. Tüm düşündüğüm şey meraktı, eğlenceydi. Ama bir süre sonra, bir kaç kitabını okuduktan sonra alt mesajlar beni delirtmeye başladı. Yazarın okuduğum yazarlar arasında en cinsiyetçilerinden biri olduğunu belirtmem gerek. Hatta bir kitabında o kadar deli oldum ki kitaptaki 'kadınsı' kelimelerini sayacaktım. Çünkü her bir sayfada üşenmeden defalarca bu sıfatı kullanmamaktan çekinmemişti yazar. Her şey ya kadınsı bir tavırla yapılıyor, ya kadınsı bir koku yayıyor ya da kadınca bir iç güdüye bağlanıyordu. Tabi 'erkeksi' sıfatının da 'kadınsı' kadar olmasa da varlık bulduğunu belirtmem gerek. Yazarın bunu sıfat üretmekte zorluk yaşamasından yaptığını düşünmek isterdim tabi. Ama bir süre sonra bu zihniyet çığlık atmak istememe sebep olacaktı.
Kitaplardaki ahlak anlayışı değinmek istediğim ikinci nokta. Hayatımda hiç bu kadar iki yüzlü bir ahlak anlayışı görmedim. Kitapların çoğunda esas oğlan esas kıza neredeyse tecavüz ediyor ama bunun açıklaması aşk oluyor ama tecavüzü hoş gören esas oğlan sarhoş bir kızla birlikte olmayı ahlaksızca buluyor ve kendine hakim oluyor. Yine bütün kitaplarda bir bekarettir almış başını gidiyor tabi. Hayır yazar bekaretin önemli olmadığını söylemiyor değil, söylüyor tabi. Bunu bütün erkek karakterlerine ifade ettiriyor ettirmesine ama bir yandan da bunu yüceltmeyi ihmal etmiyor. Hatta bekarete bekaret de demiyor, masumluk diyor ve itina ile genç bir kadının sözde 'kirletilişini' vurgularken söz konusu esas oğlanımız olunca aşk uğruna tecavüz bile mubah olmaya başlıyor. Erkeklerdeki sahip olma, kadınlardaki engel olamama, ses çıkaramama, kısaca istemem yan cebime koy deme olayına değinsem bu yazı sayfalarca devam eder muhtemelen.
Karakterlere değinmeden önce kitaplar maşallah gelenek, görenek, toplumsal kurallar ve din konusunda tam bir savunucu, onu da söylemek lazım. Bütün abuk gelenekler yüceltilmiş, alttan alta din mesajı ve anaya babaya saygı bir güzel işlenmiş. Kitaplardaki yaşını başını almış çoğu anne, baş örtülü dini bütün insanlar olarak nitelendirilirken bütün kadın karakterler, biriyle yatmadan kendilerine 'kadın' denmesine dahi izin vermeyen, sevişince birden bütün kadın olma halini benimseyen, 'rahat' kız olmadıklarını sürekli vurgulayan ama her ne hikmetse iç çamaşırı giymeden dışarı çıkmayı falan da takmayan kişiler olarak vurgulanmışlar bir güzel. Tabi hamile kızını tekmeleyerek sokağa atan aileler haklı çıkarılmış, bir anlık 'rahat' olma hatasına düşen bütün genç kızlar cezalandırılmış güzelce. Söylemek lazım bir kaç kitapta bakire olmayan geç kızlar da yok değildi. Ama tabi bakire olmamalarının affettirilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla bu genç kadınlar başkası ile yaşadıkları deneyimden zerre kadar zevk almamış, hatta tecavüze uğramış olmalıydılar. Bu birliktelikten hamile kalanlar da bu çocuğu itina ile düşürmeliydi. Hatta hamile olmalarına rağmen bakire olup, bakire olduklarını anlamayacak kadar da saf olmaları gerektiğini de unutmamak lazım. Tabi bu kitaplar boyunca erkeğin tecrübelerinin vurgulandığını, kadınların bu tecrübeden memnun olduğunu da ekleyelim. Erkeklerin tecrübe kazanmasına yardımcı olan kadınlar ise güzellikleri açısından övülmüş ancak aşık olunmaya ya da evlenilmeye değer bulunmamıştır.
Aslında daha söylenecek milyon tane şey var ama bunları söylemek ancak sinirlendiriyor beni. Biraz da karakterlere değinip bitirmek istiyorum.
Erkekler neredeyse otuzlu yaşlarda, hatta kırkına merdiven dayamış, aşırı yakışıklı, aşırı uzun, aşırı güçlü tabi ki. Çünkü böyle olmayan bir erkeğin hiç bir değeri yok. Tabi bir diğer önemli nokta hepsinin ultra zengin olması. Yani aslında bir erkek değerli olmak için zengin, yakışıklı ve güçlü olmalı mesajı veriliyor ustalıkla. Bunun dışındakiler çöp. Tabi sahip olmalı, despot olmalı, karşısındaki insanın fikirlerine de en ufak bir önem vermemeli. Koruyuculuk ve kıskançlık adına yerli yersiz kavga çıkarmalı, kemik kırmayı falan marifet sanmalı ama tabi bunları hep haklı olarak yapmalı. Kitap boyunca bütün erkek karakterlerin zeki olduğu vurgulansa da zeka gösteren hiç bir eylem ya da cümle de göremedim ben. Tabi okuyan başkaları belki görebilmişlerdir bilemem.
Kadın karakterler yirmili yaşlarının başında, hatta on sekiz yaşında genellikle. Ne kadar çıtır o kadar iyi. Yasal olarak reşit olsun yeter. Aradaki yaş farkının yirmiye kadar yolu var. Tabi biraz havai, hoppa, şımarık da olacaklar ki yola gelebilsinler. Tabi ama en önemli özellikleri dünyanın sayılı güzellikleri. Öyle ki kitap boyunca sayfalarca göğüsleri, kalçaları tek tek anlatılmalı. Hayır zeki de olmalılar tabi. Üniversite kazanmış olmalılar mesela. Okula gitmeliler ya da bir işleri olmalı ama bunlara rağmen kesinlikle tek dertleri güzel olup olmadıkları olmalı. Sadece güzel bulununca, sevişince ve de evlenip çocuk doğurunca mutlu olmalılar. Evlenip çoluk çocuğa karışınca işi gücü de bırakmalılar. Tabi çocuksu ve hoppa olmaları, iyi giyinmeleri asla bakire olmalarına da engel olmamalı. Kitapta bütün kızlar başarılı gösterilse de bunun olmasına neden olacak herhangi bir kanıt ya da nitelik belirtilmiyor ya da hissettirilmiyor. Aksine bu genç kadınların tek yaptıkları sevdiklerini anlamadıkları erkekleri reddetmeye çalışıp, bunu her ne hikmetse başaramayıp, sürekli dönüp dönüp cinsellik konuşmaları oluyor. Ve de zeka gerektiren hiç bir konuşma yapmadan da aşık olunan, özel olan kadın oluveriyorlar. Sözde hepsi hırçın, mücadeleci ama boyun eğmek ve kendilerine olan saygılarını yok saymak dışında da bir şey yapmıyorlar. Bir de en önemli özelliklerinden biri sevdikleri adamlara hizmet etmeye bayılmaları. Ev işleri konusunda uzmanlar ve asla şikayet etmeden bayıla bayıla yapıyor, sevgililerinin çayını, kahvesini önünden eksik etmiyor, karşılığında da sevgililerinin onlara sahip olmalarına 'engel' olamıyorlar.
Aslında karakterlere bakıldığında farklı kişilikleri bile yok, bir fabrikadan çıkmış, ufak tefek farklılıklarla özelleştirilmiş insanlara benziyorlar. Her şeye rağmen konular ilginç ve anlatım sürükleyici oluyor.
Aslında karakterlere bakıldığında farklı kişilikleri bile yok, bir fabrikadan çıkmış, ufak tefek farklılıklarla özelleştirilmiş insanlara benziyorlar. Her şeye rağmen konular ilginç ve anlatım sürükleyici oluyor.
Bir an bunu ben yazdım sandım. Her bir satırındaki duygularını içimde barındırıyorum.
YanıtlaSilSon kitaplarında dini öğelere özellikle yer vermesiyle ilgili bir tespiti de burada paylaşmak istiyorum. Öyle bir sinsilik var ki yazarda, kitap bittikten sonra, biraz da yandaşları yalayayaım diyerek sonradan eklemeler yapılmış. Bunu en açık şekliyle İki Mükemmel Hata'da gözledim. Bu yüzden son kitabı okumayı düşünmüyorum artık.
Birileri sizi aptal yerine koyduğunda karşı çıkmalısınız. Ben öyle yapacağım. Artık FMA okumayacağım.
öncellikle yorum için teşekkür ederim.umarım bende tekrar okumam. katılıyorum düşüncelerinize
Sil