Bu blog benim için bir nevi günlük aslında. Ama hiç az sayıdaki okurumla konuşmadım. Okunmaya değer, cezbedici, ilgi çekici olmadığını düşündüm ya da bir şeyler içimde patlayacak seviyeye gelmedi hiç. Şimdi ise söylemek istediğim bir kaç şey var.
Anlaşılır olması açısından kendimle ilgili bir kaç bilgi vereyim. Ben bir psikoloğum. Üstelik de genelde agresif ve sinirli olması ile bilinen bir psikolog. Yakın zamanda işten çıkarılacağı bildirilmiş bir psikolog. Şimdi tabi konumuzla ne ilgisi var diyeceksiniz? İnsanlar mesleğime ilginç tepkiler verebiliyor, bazen anlayamıyorlar ya da komedi filmlerinden bir esinti ile 'Hadi bilinç altıma gir, hadi çocukluğuma in.' gibi taleplerle bulunuyorlar. Aslında bununla ilgili oldukça komik anılarım var ama konumuz değil. Tabi bazıları da oldukça trajikomik. Mesela biri ona doktor olmadığımı söylediğimde 'Üzülme ya doktorluk nedir zaten ilaç yazıp gönderiyor, senin adın yeter.' :) demişti. Her neyse.
Zaten insanlar psikolojiye böyle ilginç tepkiler verirken işsiz psikologlara daha ilginç tepkiler verdiklerini fark ettim. Mesela ilki 'Psikolog işsiz kalır mı yaa. Geç bir caddeye, otur, önüne de yaz 5 liraya dert dinlenir diye. Paraya para demezsin.' diye başladı. Güldüm tabi. Ama daha sonra 'Ben sana dedim ... şehrine gel orada çalış diye. ... 'raya da baktın mı, oraya da başvur.' cümleleri havada uçuşmaya başladı. Yani bunu niye ilginç bulduğumu merak edebilirsiniz tabi. Açıklayayım. Son bir kaç günde Türkiye'nin her yerine, lise mezunlarının alındıkları dahil yüzlerce iş başvurusu yapmış biri olarak evet sen söylemesen ben akıl edemeyecektim diyememek, zamanla beni gergin bir insan yaptı. Daha sonra benim bu dolmuşluğuma denk gelen bir kaç şanslı insan 'İş bakıyor musun ya ne oldu?' diye sorduklarında benden 'Yok, istiareye yattım, haber bekliyorum.' gibi cevaplar aldılar. Kusura bakmasınlar artık.
Aslında asıl mevzu yurdumun güzel insanlarının yaşadıkları ülke ile bu kadar bağlantısız olmaları. Yani işsizlik rakamlarını haberlerde duyuyoruz ama bu ne demek düşünüyor muyuz? İnsanlar başvuru yapmayla, bir şehre gitmeyle falan iş bulunduğunu düşünüyor. Tabi bunlar bir adım olabilir. Bazı insanlara şunu demek istiyorum. 'Evet filanca yere gidince bana iş teklifleri yağacak, hemen iş bulacağım, kapımda bekleyecekler.' Bu ara bir de moda zaten: 'İş var ama insanlar iş beğenmiyor.' Bu cümleyi kuranlara cevap dahi vermiyor, ortamdan derhal ayrılıyorum.
Şimdi işsiz bir insan ne yapar? Ulaşabileceği herkese bir iş çıkar diye haber verir öncelikle. Benim de yaptığım gibi. Sonra En az 10 tane iş bulma sitesine üye olur, cv hazırlar, başvuru yapar. Peki tüm Türkiye genelinde bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda ilan olduğunu, hepsine de binden fazla başvuru olduğunu gördüğünde ne yapar? Farklı alanlara yönelir doğal olarak. Şu anda en çok başvuru yaptığım pozisyonlardan biri 'satış danışmanlığı'. Ama tabi oradan da aramıyorlar. Muhtemelen 5 yıl falan tecrübeli olmadığım için.
Şunu söyleyeyim. Mesleğimden ve olduğum insandan asla pişman değilim. Girişken, tuttuğunu koparan bir insan olmadım hiç bir zaman. Analitik, mantıklı, zeki, okumayı, öğrenmeyi seven bir insan oldum. Kısaca inek bir tiptim her zaman.
Şimdi yakın zamanda facebookta gördüğüm bir 'eğitim koçu'nun yazısından bahsetmek istiyorum. Gerçi eğitim koçu, yaşam koçu nasıl olunuyor bu ülkede o da biraz şüpheli. Aslında gerçekte böyle bir meslek ya da unvan olmaması gerekir ama burası Türkiye deyip geçiyorum.
Hanımefendi, lisans okuyup, yüksek lisans yapıp birbirinin aynı olan cv'lere sahip olan öğrencilerden yakınıyor. Sadece isimler farklı diyor. Onun yerine insanlarla tanışmalı, bağlantılar kurmalılarmış, sosyal sorumluluk projelerinde yer almalılarmış. Ana fikri yadsımıyorum aslında ama biz psikologlara ilk öğretilen şey yargılamamaktır. Yazıyı da özellikle yargılayıcı bulduğumdan hafızama kazındı resmen. Yani tekrar ediyorum 'Biz Türkiye'de yaşıyoruz.'. İnsanlar bin bir farklı hayat yaşarken nasıl bu kadar yargılayıcı olabiliyoruz. Yani bir insan iyi bir staj programı ya da gönüllü projesi yerine evdeki kanser hastası aile üyesine bakmayı tercih etmişse, yüksek lisans yapmak istediğinde babası 'Bak oğlum/kızım nasıl olsa atanacaksın, puanın da iyi, önce bir çalış sonra yaparsın.' dediğinde, bunu neden dediğini bildiği için, söylediğine karşı çıkmadığında suçlu oluyor. Yani biz çocuklara, öğrenmeyi, araştırmayı, okumayı değil önemli yerlerde doğru insanları tanımalarını tavsiye ediyoruz. Bunu empoze ediyoruz çünkü bu ülkede işler böyle yürüyor. Çünkü zaten bu ülkede babalar çocuklarını kitap aldıkları için azarlıyor(boşa para harcamak suçlaması ile), halalar teyzeler yeğenlerini elinde kitapla gördüklerinde 'Okulu bitirdin ya yeter okuduğun, hala neden okuyorsun, gel bizimle otur, TV izle' diyor. Dolayısı ile de yurdumun eğitim koçları insanları böyle yargılıyor. Altına da 'Çok haklısınız hocam' diyen yüzlerce yorum alıyorlar. Çünkü herkes aynı olmalı, aynı şeyi istemeli, tuttuğunu koparmalı, doğru insanları tanımalı. Bir şeyleri doğru yoldan yapmanın, okumanın, öğrenmenin, yeteneğin ya da potansiyelin önemi yok.
Bir de sertifika olayı var tabi. Diyelim ki üniversite mezunusun ama hiç sertifikan yok (mesela ben :)). Asla binlerce lira dökecek kadar paran olmadı ya da ailene yük olmak istemedin ya da bir çok farklı sebebin vardı. Satış danışmanı bile olamıyorsun. Ama lise muzunusun, toplamda bir ay bile sürmeden alabileceğin 10-15 bin lira döktüğün sertifikaların var. İstediğin bir çok şey olabilir, eğitimler, seminerler verebilir, kitap yazabilir, istediğin her şeyin 'koçu ya da danışmanı' olabilirsin.
Dolayısı ile bir ikilem yaşıyorum. Ben şimdi 'Ben üniversiteye gitmeyeceğim yaa' diyen on beş yaşındaki kuzenime nasıl 'Oku, öğren, kendini geliştir bak, üniversite okumak sana çok şey katacak' diyeyim.
Öğretmen olan bir çok arkadaşımın ya Waikiki'de çalıştığını ya da günlüğü 40 liraya garsonluk yaptığını bilirken. Ama tabi belki de iş beğenmediklerinden böyle oluyordur. Bilemeyeceğim.
Sistemi değiştirmek zor. Hatta karşı çıkmak dahi zor. Eğitim sistemi gün geçtikçe geriye giderken daha da zor. Her kafadan da bir ses çıkıyor, bu seslere benimki de dahil. Belki yapabileceğiniz bir şey de yok. Ama benin ricam bu yazıyı okumuş olabileceklerden, en azından yargılamamak. Ahkam kesmemek, akıl vermeye çalışmamak, kendi işlerini insanlara öğretmeye çalışmamak. Kısaca yargılamamak, yargılamamak, yargılamamak.
Böyle bir yazı yazmak pek tarzım değil ama belki ilerde yine içimden bir şeyler söylemek gelir. Görüşmek üzere.
Kaleminize sağlık, ne kadar samimi bir şekilde dile getirmişsiniz söylemek istediklerinizi.İnsanları yargılamadan anlamaya çalışmak, insanlık var olduğundan beri, çağlar ötesi bir sorun...
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Yorumunuzu görmemiştim ancak görünce mutlu oldum. Bazen insan bir şeyler söylemek istiyor işte.
Sil