Polisiye Kitaplığı

Polisiye gerçekten yetenek isteyen bir alan malum. Üstelik aşk gibi, romantizm gibi romanın türü ne olursa olsun araya karıştırabileceğiniz bir şey değil. Dolayısı ile vasat bir polisiye okumak zor (zevksiz, çekilmez, sinir edici). Ben tabi polisiye alanında uzman sayılmam. Bir dönem merak salıp daha sonra hiç elime almadığım türlerden. Hele polisiyenin kralı, kraliçesi denilen yazarlardan çoğunu hiç okumadım. Yine de okuduklarım hakkında kısaca da olsa bilgi vermek istedim. Umarım faydalı olur. 


Agatha Christie (Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mollowan)



"Agatha Christie dünyanın en tanınmış polisiye romanları yazarıdır. Eserleri 45 dile çevrilmiş olan yazarın kitap satışları milyarları bulmuştur. Kutsal kitaplar (Kuran ve İncil) ile Shakespeare'dan sonra en çok satan yazardır. Christie, yarım yüzyıla aşkın süren yazarlık hayatında, 79 roman ve kısa hikâyelerden oluşan kitap yazdı. Ayrıca 25 Kasım 1952'de Londra'da perdelerini açan ve bugüne kadarki en uzun süreyle oynanan tiyatro eseri olan Fare Kapanı'nın da yer aldığı bir düzineden fazla oyuna imza attı." Kendisini internette arattığınızda bu vu bunun gibi cümlelerle karşılaşıyorsunuz. Tabi ününü sonuna kadar hak ettiğini söylemek yanlış olmaz. Ben kendisinin 7 kitabını okudum. Hepsine hayran olmakla birlikte Filler De Hatırlar ve On Küçük Zenci'yi çok daha fazla sevdim. Belki diğer pek çokkitabını okusam fikirlerim farklı olacaktı ama zannetmiyorum. İlk okuduğumda bir kadının, bir insanın daha doğrusu bu kadar zeki olmasına inanamamıştım. Daha sonra durumu kabullenip kitaplarından keyif almaya baktım tabi. Şunu da eklemek gerekir ki Agatha Christie okumanın kesinlikle yaşı yok. Onun için söylenecek daha çok şey var belki ama ben gerisini size bırakıyorum. Bol bol okuyun, kendiniz karar verin.

İkinci olarak bir kitabını okuyup devamını getirmediğim yazarlar var tabi. Genel sebep ise polisiyeden beklediğim heyecanı vermemesi ve olayların su altından yavaş yavaş ilerlemesi. Tamam bazılarının zekice olduğunu kabul ediyorum ancak beni ikinci kitabı okumaya ikna edemediler. 
Ken Grimwood ( Sil Baştan'ı okuduktan sonra seri olmasına rağmen devamını okumaya zahmet etmedim ki seriler benim için bir çeşit takıntıdır. Ama itiraf etmem gerekirse konu güzeldi.)
John Verdon (Aklından Bir Sayı Tut ne kadar zekice olursa olsun o kadar yavaş ilerliyordu ki yazarı hayalimde canlandırıp sarsmak istiyordum.)

Jeff Lindsay ( Delirtici Düşlerin Dexter'ı okurken iyiydi alında. Dexter'a dizide de bayılıyordum zaten ama yazar yine de beni seriye devam edecek kadar etkilemedi. Tabi kitaplarını kütüphaneden okumamın etkisi de olabilir. Yine her zaman kitap filminden daha iyidiri savunuyor olsam da bazı diziler kitaplarından daha iyi olabiliyor.)
Arthur Conan Doyle ( Ben kendisinin Kızıl Soruşturma kitabını okudum ve yazara kesinlikle saygım sonsuz. Sherlock Holmes'a da herkes kadar hayranlık duyuyorum. Yine de başka kitaplarını okuma isteği duymadım. Belki zevklerimden dolayı, belki de film ya da dizi tercih ettiğimden.)


Bir de çok etkileyici bulduğum, ancak fırsat olmaması, kitapları almaya sıra gelmesi (ya da yazarın bir kitabı olması) gibi sebeplerle bir yada iki kitabını okuyup devamını getiremediğim yazarlar var. 
Nicholas Seare - Trevanian Rodney William Whitaker (Bir TV programında yarışmacının en sevdiğim kitap demesi ile aklıma düştü Şibumi. Ancak üniversitede kütüphaneden alıp okuyabildim. Hayranlık duyduğum her cümleyi odada sesli okuduğum için arkadaşlarım bıktı benden. Yazarın diğer kitaplarını okumayı da kafaya koydum ama liste uzun. Umarım yakın zamanda kısmet olur.

Elizabeth Adler ( Kendisinin Vasiyet adındaki tek kitabını (belki de Türkçe'deki tek) okudum. Ve çok sevdim. Yani bayıldım, kitap müthişti gibi bir şey değil ama sevdim işte. Beni duygulandırdı. Bana bir şeyler öğretti gibi hissettim. Kitabın asıl etkileyici kısmının karakterler arasındaki ilişkiler olduğunu düşünüyorum. Ama olsun yine de polisiyeydi işte. )

Dean R. Koontz ( Yılın En Karanlık Gecesi romanını okudum. Kendisinin çok sayıda kitabı var ve seviliyor da. Ben de sevdim. En azından yıllar geçse de akılda kalıcı kitaplardan. Umarım yakın zamanda yeni kitaplarına ulaşabilirim.) 

Lisa Gardner (Doğum günü hediyem olması dolayısı ile tanıştım kendisi ile ve Saklambaç kitabını okudum. Belki Muhteşem değildi, çıkar çıkmaz bana tüm kitaplarını aldırmadı ama beğendim. Ve aklımın her zaman bir köşesinde, kitapçıda karşıma çıktığında elimin gideceği, düşünmeden satın alabileceğim yazarlardan olarak kalacak. )

 Linda Howard ( Kara Melek ile kesinlikle gönlüme taht kurdu. Öncelikle zayıf noktam olan zeki, güçlü bir kadın karakter ile kalbimi çaldı. Sonra değişik konusu ve kurgusu, dinmeyen heyecanı ile yerini sağlamlaştırdı. Daha sonra okuduğum Alev Alev'i de beğenmekle birlikte muhtemelen hiç birini Kara Melek kadar sevmeyeceğim. Ve tabi bu da sorun değil. Okuyun, okutun. )

Tess Gerritsen ( Bu muhteşem kadını bu listeye almak haksızlık aslında. Günahkar'ı okuduğumda içim nasıl acıdı hala hatırlıyorum. Ve kitabı en yakın arkadaşıma okuttuğumda kadına bayıldı ve ben de ona başka kitaplarını hediye etmeye başladım. Ama nedendir bilinmez seriye de yazara da devam etmedim. Aslında devam etmeyi de düşünmüyorum ama az çok yazar ve tarzı hakkında fikir edindiğim için tavsiye etmeden geçemeyeceğim. )

Adam Fawer ( Belki bu listede olmayı hak etmeyen bir diğer yazar kendisi. Olasılıksız da Empati de müthiş zekice bulduğum kitaplar. Tabi biraz ağır ilerledikleri de gerçek ama yazarın tarzı bu ve böyle bile mükemmele yakın. Haliyle Oz çıkar çıkmaz satın aldım ama hakkında kötü yorumlar duymaktan tüm hevesim kaçtı. Eninde sonunda kitabı okuyup kendi fikrimi edineceğim ancak o güne kadar Adam Fawer burada kalmaya devam edecek maalesef. )

Son olarak öyle bir grup var ki insan hastası oluyor, her yeni kitabını heyecanla bekliyor ve beş, on ya da yirmi demeyip tüm kitaplarını okumak istiyor.


Stephen King 
Ben yazarın on üç kitabını okudum ki bu aslında çok az bir sayı. İnsan Stephen King'in hakkını verebilmek için çok daha fazlasını okumalı diye düşünüyorum. Yazarın orta okul yıllarında gecenin bir yarısı beni korkudan öldürüp annemi uyandırmamı sağlamışlığı da vardır, hüngür hüngür ağlatmışlığı da. Tabi her kitabını aynı oranda sevdim diyemem. Hatta bazılarını sıkıcı bulduğumda oldu. Ama Tılsım, Yüzyılın Fırtınası, Medyum, Kemik Torbası, Duma Adası, Göz aklımdan hiç çıkmayanlardan. Kara Kule serisine de takmıştım bir ara ama kitaplarını bulamamıştım o zamanlar. Kim bilir artık başlama şansını elde ederim bundan sonra.


Jean-Christophe Grangé
Kendisinin 14 tane kitabı var şu anda. Türkçe olanlardan bahsediyorum tabi ki. Ben 6 tanesini okudum ve bu biraz utanç verici aslında. Aslında kitaplarını çıkar çıkmaz alıyorum ancak aynı hızda da arkadaşlarıma ya da akrabalarıma kaptırıyorum. Yine de kitaplığımda saklı bir kaç kitabı uygun ruh haline girmemi bekliyor. Yazar zor bir yazar bence. Zor olmasının sebebi okuyanda yarattığı duygusal tahribat. En azından 16 yaşını geçmemiş olanlar için bazı kitapları çok sarsıcı olabilir o yüzden en azından lisenin son yarısına geçmiş olanlar için tavsiye ediyorum. Bunlar dışında zekice kurgusu, şaşırtıcı sonları, dehşet verici sahneleri ile polisiye'nin kralı olacak biri varsa o da Grange'dir diye düşünüyorum. Bir arkadaşım lisedeyken Şeytan Yemini'ni okurken korkup kitabı fırlatarak kaçtığını söylemişti. Benim üzerimde o kadar etkili oldu ki hala heyecanla bekletiyorum kitabı kütüphanemde. Hazırlıklı olun derim. Siyah Kan, Leyleklerin Uçuşu, Kızıl Nehirler, Kurtlar İmparatorluğu kitapları bu sıralama ile en sevdiklerimden. Ölü Ruhlar Ormanı gerçekten ilginçti. Ancak Taş Meclisi'ni yazarın kalitesi düşünüldüğünde vasat buldum. Belki de içinde fantastik ögeler barındırdığı için. Ama grange'in vasat kitabı başka pek çok yazarın en iyi kitabından daha iyi olabilir bu da bir gerçek.

Dan Brown
Türkçe altı kitabı bulunup her birini zaman kaybetmeden okuduğum yazar. Zaten her kitabı tüm dünyada olay olmakla birlikte kitap yayımlama aralığı fazlaca uzun. Tabi yazdıkları için o kadar çaba sarf ediyor, araştırmalar yapıyor ki bunu anlayışla karşılamak lazım. Ortaya da harika, heyecan dozu yüksek, sanat, mimari, teknoloji alanında bilgiler veren bir kurgu çıkıyor. İlk kitabını okuduğumda şaşkınlıktan ve heyecandan yerimde duramamıştım. Şimdi aynı duyguyu yaşamakta zorlansam da çıkan her yeni kitabını anında alıp okuyacağımı biliyorum. Şiddetle tavsiye etmekle birlikte herkese uymayabileceğini de belirtmem gerekir. En iyi arkadaşım Melekler ve Şeytanlar kitabını üç ayda bitirmişti. 

Stieg Larsson (Karl Stig-Erland Larsson)

Milliennium serisi ile gönüllere taht kuran yazar sert ve güçlü kadın karakteri, gerçekçi üslubu ile herkesi kendine hayran bıraktı. Yazarın hayatını kaybetmesi hepimiz için derin bir üzüntü kaynağı. Ancak geçtiğimiz günlerde yazarın ölmeden önceki notlarının toplanması, düzenlenmesi ile serinin dördüncü kitabı çıktı karşımıza. İlk üç kitabın etkileyici, sürükleyici, sert havası dörtte de var mı bilmiyorum çünkü o da hemen aldığım ama okuyamadan arkadaşıma kaptırdığım kitaplardan oldu. Tabi bu dördüncüyü okumayacağım anlamına gelmiyor. Seri üçüncü kitabın sonunda çok bariz olmasa da bir final havası veriyordu. Dördüncü kitapta olayların nasıl ilerlediği merak konusu. Ama serinin en önemli unsuru Lisbeth Salander. Edebiyat dünyası bir daha bu kadar zeki, güçlü, ilginç ve sevilesi bir karakter görebilir mi emin değilim. Bir Lisbeth hayranı olarak kitap ne kadar kötü olursa olsun (ki değil) bu karakterin yine de okutturabileceğini düşünüyorum. Bu arada serinin filmleri de çekildi tabi ki. Ben kitabın her zamanki gibi daha iyi olduğunu düşünüyorum ama sevenler ve sevecek olanlar bulunuyordur mutlaka.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder