Bir Gün'ü uzun zaman önce okumuş ve hayranlık duymuştum. Filmi yapılınca bir sadakat duygusuyla onu da izledim, hatta bir kaç kez izledim ancak kitap uyarlamalarının büyük çoğunluğunda olduğu gibi o eksiklik hissini atamadım. Sadece filmi izleyen arkadaşlarım da benim bu hayranlığımı anlamadılar haliyle. Yazarın bütün kitaplarını satın almaya devam etsem de okuma konusunu boş verdim. Duyduğum hayranlıkta bomboş kaldı. Ta ki bu kitaba başlayana kadar. Bu tarz şeyler zevk işi tabi ki. Sitelerde kitabın düşük puanlar aldığını görüyorum ama ben bugün neden bu kitabı bu kadar sevdiğimi anlatmak istiyorum.
Kitap yirmi beş yıldır birlikte olan bir çiftin dününü, bugününü ve yarınını anlatıyor. O kadar gerçekçi bir aşk hikayesi ki. Gerçekçi aşk hikayeleri çirkin olur genellikle. Aslında aşk diye bir şeyin var olmadığını, sonsuza kadar mutlu yaşadılar masalının beyhudeliğini gözümüze gözümüze sokmak için yazılmışlardır sanki. Bu kitap ise o kadar gerçekçi ve o kadar güzel ki hüzünlenseniz mi gülümseseniz mi bilemiyorsunuz. Hem aşk var diyor, gerçek aşk, saf sevgi, hem de o anlatılanlar gibi değil diyor, ama bir yandan da yine de güzel olabilir diyor. Aile olmak ne demek, kuşak çatışması ne demek en doğal haliyle anlatıyor. Okurken bir hikayede herkesin haklı olabileceğini görüyorsunuz.